22 Şubat 2012 Çarşamba

Beklentilerin çatışması

Çatışması halinde sizi üzecek,çakısmasıyla ise mutlu edecek olan...karşılıklı beklentilerimiz...
Dün akşam arkadaşımla çok keyifli bir sohbet sırasında bir farkındalık ve bir sorun daha elde ettim.Ben aramızdaki sorunu anlamlandıramadan öylece beklerken size onun, benim için yapmaya çalıştığı şeyi kendi gözümden kısaca anlatmak istiyorum.

Karşılıklı duruyoruz.Üst üste tuğlaları koymaya çalışıyorum duvarımı bitirmek için.Ben ona duvarın üzerinden bakıyorum önce.Yukarıdan bir tuğla uzatıyor.Boşluğun üzerine koyuyor. Tutmuyorum düşüyor ve parçalanıyor.Sonra toparlıyor tuğlayı,kendisi de yoruluyor.Tekrar uzatıyor bana...tekrar düşüp parçalanıyor.

Ben anlam veremiyorum.Boşluğu görmüyor mu diye şaşkınım hep.Tuğlayı boşluğun üzerinde benim tutmamı istiyor.Üzerine başka tuğlalar da gelecek.Mümkün değil diyorum.Ağlıyorum anlatamıyorum.O boşlukta durması gereken tuğlayı tarif ediyorum ona.Hatta onun için hazırladığımı verdiğimde o da tutmuyor benimki de düşüp kırılıyor oracıkta.Onun yanına geçip bakıyorum duvarına.Benim vermek istediğim parçanın yerine başka şeyler doldurmuş ve öylece devam etmiş örmeye. 

Şimdi kime benziyorsun farkındasın değil mi?Bir başkasıyla aramızdaki duvardan bahsediyorum.Boşluğu gören hala tuğlaların parçalanışını zevk alarak izleten insanlara... Dışardan bana yardım etmeye çalıştığını sanan insanlar da cabası...Neymiş bana verdiği tuğlaları ya hiç almıyormuşum ya da alıp kırıyormuşum.Bu yüzden çok üzülüyormuş.

Benim sana verebileceklerim sevgi ve güven.Benden bunları almadan aynı şeyleri bana vermeden bana kolumu ağrıtacak yükümlülükler verme.Benim sıram böyle arkadaşım extralar ne benim arkadaşlığımın temeli ne de özel ilişkilerimin.Somut şeylerle doymaktan vazgeç artık.Bunlar ikimiz için de zaman kaybı...

"Sende huzur buluyorum" dediğinde insanlar,korkuyorum artık.Çünkü yanımdakiler hep söylerdi onlara huzur verdiğimi,ama hiç biri de bende huzur bırakmadı.Şimdi ne yapacaksın?

20 Şubat 2012 Pazartesi

Zaman zaman,o zaman!

Ablam dişçide kıyamet koparırken benim sessizliğime iltifat ederdi annem "benim cesur kızım". Çok küçüktüm ama farkına varmıştım.Kendi dişimi kendim çekmenin acısını bildiğimden dişçi bana kurtarıcı olmuştu "sadece iki dakika sabredicem ve bundan kurutulacağımı bildiğim için sakinim"dedim anneme.

Bugün sakinliğim öyle bir boyuta ulaştı ki başka insanları çıldırtıyor.Ama bu hissi üzerimden atamıyorum.En kötü sorunda bile kendimden o kadar eminim ki,canım isterse iki gün daha dişimi sıkarım baktım kötü,olmayacak,hayatımdan çıkarırım diyor çok sevgili otonom düşüncelerim.Adeta zaman yutan bir canavar oldum.

Sabır da,sessizlik de,sakinlik de erdem olarak bilinir.En azından böyle bilerek, bunların üzerine kurdum anlayışımı.Sevmek ile yol arkadaşı olan şeyler bunlar tabi,ilk önce o vardı.

Beni ne cezbediyor biliyor musun?İnsanların yüz ifadesinde sevgiye dair bir şey görünce mest oluyorum.Benimle ilgili olmasın.Mesela en nefret ettiğim adamın bir tavşanı severken aldığı şekil beni mutlu ediyor.Ve daha sonra komplekslerinden kurtulamayışı yüzünden ağlıyorum onun için.Tekrar bunu görmek istiyorum.Sabretmem bu yüzden.

Ezilmişliğini gözüme soktuğun için susuyorum.Bunun üstesinden gelemediğin için huzurumu kaçırmana izin veriyorum.Nasıl da kıvrım kıvrım kıvranıyorsun öyle.En acıklısı senin hikayen. Sevgi arasan yanındayım bil ki.Ama sana sevmeyi öğretemem.Sessizliğim bu yüzden.

Keyfinizi kaçıran o minik şeylerin sebebi kısıtlı hayal gücünüz.Kendinizi öyle bir hapishaneye kapatmışsınız ki tatsızlıklarınızla sevişiyorsunuz durmadan.Kimse duymasın diye de küçülttüğünüz pencerenize bir de duvar çekiyorsunuz. 


O duvarı dışarıdan yıkamam,ben gittiğimde de içiniz çürümeye devam edecek ama... Bana çektirdiğiniz acı sizi bıraktığımda bitecek.Sakinliğim bu yüzden.

Bütün bu zaman içinde savaşamayacağım şeyle zaman kaybetmişim.Sevgisizlikle savaşamıyorsun.Onların somut şeyleri ağızlarını yüzlerini batırarak yediğini görünce işin boyutunu anladım.Olan bana olmuş.Huzurumu onların asla anlayamayacağı şeyler için feda etmişim.Güldük eğlendik.Kısası makbuldür ziyaretin...





 

17 Şubat 2012 Cuma

Bak boğmaya çalış şimdi beni,hadi lan hadi

Yanılıyor muyum 89-90-91 doğumlular dövüş sanatlarını sever.Zira çocukluğumuz karate kid'lerle üç küçük ninja'larla ay savaşçısı'yla geçti.Zeyna'nın yeri ayrıdır mesela benim için.Kadındır çünkü. Sert,akıllı bir hatundur.Ergenlik çağımda bile gördüğüm her kağıt parçasına kılıç çizmişliğim var.Dershaneden çıkar çıkmaz eve gidersem yüz bininci defa izlediğim bölümleri tekrar izleyebiliyordum.

Eve bilgisayar alındığında 10 yaşımdaydım.Oynadığım ilk oyun Heroes of Might and Magic 2 ydi.Kuzenim vermişti.Kendi satın aldığım ilk oyun da Tomb Raider 3.Anlayacağınız üzere Zeyna'dan Lara Croft'a geçiş yapmıştım.Sonuçta bu hatun yeni yüzyıla aitti.Zeyna'dan daha az imkansızdı yani.Ama onun yeri ayrıdır hala izlerim.

Bir gün ne göreyim.Tomb Raider filme çekilmiş,Lara Croft'ı da Angelina Jolie oynuyor.Ablamın teorisine göre oyun karakteri Angelina'ya kasten benzetilmişti.Aynı şeyi düşünüyorum. Benim özenme sevdam Angelina'ya doğru kaymaya başladı haliyle.Lise hayatım onun filmlerini izleyerek,yazın sıcağında bile şortun altına bot giyerek geçti.Bir dönem erkek saçı bile kestirdim,erkeklerle kanka modunda gezdim.

Üniversitenin ilk senesinde yıllardır içimde kalan dövüş kursuna gittim.Çok sevdiğim bir kız arkadaşımla öylesine denk geldik ilana."yakın savunma kursu açılacaktır" tabi bizi tavlayan söz bu değildi,ilanın alt tarafında "sokak dövüşü" yazıyordu.Hoplaya zıplaya ne yapacağımızı şaşırdık.O kurs süresince kendimi hiç bir zaman hissetmediğim kadar iyi hissettim.Belki daha sonrasında da etkili oldu.Ağırlık çalıştığımdan daha sağlam kas yapmıştım,sokakta yürüyüşüm bile değişmişti.

Geçenlerde aklıma geldi tekrar bir kursa başlamak.Ege üniversitesinde hiç dövüş sanatı klübü olmadığını görünce çok şaşırdım.Dışarıdan bulacağım artık.Arkadaşım "sayokan" dersleri alıyormuş.İnşallah İzmir'de de bulabilirim.Şimdilik planım bu.

Not: evet Cem Yılmaz'ın dalga geçtiği gibi ben de kurs çıkışında aynı muameleyi çekiyordum. "Boğazımı tut şimdi tut,tek elle değil,iki elle,hadi olm ya"...

İnsanları rahat bırakın!

İnsanlar kendilerini çok ucuz görüyorlar,üzülüyorum.Korkuyorum da.Birbirleriyle konuşup adeta güç yumağı oluşturuyorlar.Sonunda sana müdahale etmeye kalkıyorlar.Hele ki konu aşk meşk işleri olunca çıldırıyorum.Aşk iki insanın en çok yakınlaşma potansiyelinin bulunduğu mecradır.

Aşk konusunda başarılı değilim.Sevdiğim birine naz yapamıyorum,onu yerden yere vuramıyorum,düşüncelerimi ona empoze etmek istemiyorum,onu değiştirmek istemiyorum, ne o bir köpek ne de ben tasmasını tutan sahibiyim.Hangi yüzyılda yazşıyoruz tabi...Erkekler adam yerine konulmaktan sıkılıyorlar.Arkadaş olmak da ne demek!Sahibinin arkasından sürünüp salya akıtmak istiyorlar.Bunu aşk diye yutturan filmlere de,kitaplara da,popüler kültüre de aşk olsun,aşk!

Kolay elde edilmemek,canlar,sadece 3 ay sürecek bir ilişkiyi belki 2 ay daha uzatır.Bilmem belki de yıllar.Ayrıldığınızda da erkek hatırlar o ulaşamamak zevkini,sizi bir halt sanar.Hatıralarında "kız dediğin oydu be" diye saygı da duyar.Eee sonuç canlar?Kim ne alır böylesi bir ilişkiden?Ama çok güzel görünüyor değil mi?

Olası bir ilişkide elde etmek ve elinde tutmak terimlerini kullanıyorsanız eğer,zırvalamayı kesin.Karşılıksız birşeyler var ortada.Kendine güvensizlik var.Güvensizliği ulaşılmazlıkla ikame etmek var.Sana ulaştıklarında nihayet,hiç bir şey göremeyeceklerini bilmenin korkusu var.

Şuna şöyle yapacaksın,şu durumda bunu yapacaksın...Lazım olduğunda bu tavsiyecilere söyleyin de sizin yerinize sevdiğiniz adamı/kadını öpüversin oldu olacak.İnsanlara "sana ne" demesini bilmeli.Her insan ayrı bir dünya.Rahat bırakın onları birbirlerini içlerinden geldiği gibi keşfetsinler,arkadaşlıklarından güç alsınlar,huzur bulsunlar,gözlerinin içinde kaybolsunlar.Dünyanın nasıl döndüğünü,hayat tecrübelerini paylaşsınlar diz dize.

Tamamen reddetmiyorum.Paylaşılmalı bazı şeyler.Ama insanlara sevmek sanatını bir kenara atıp somut şeyler istemesini öğretmeyin.Sevgilinizde doğru olmadığını düşündüğünüz birşeyi düzeltmenin arayışı içinde olun,bunu tecrübeleri paylaşarak yaparsınız.Bunun yanında özel dediğiniz şeyi biraz özelde tutun.

Keyfini çıkarın yahu!Aşkın,sevmenin,sevilmenin keyfini çıkartın.Ön yargılarla,ezberlenmiş davranışlarla yürüttüğünüz sınırlı ilişkiyle yetinmeyin derim.Bu verilen tavsiyeler,önlemler aşk için falan değil.Vasat insanlar ve vasat hisleri içindir.Kendinize güvenin,sevginizin yansımasından bile mutlu olacağınız günleri hayal edin.Vasatla yetinmek niye?

Öyleyse neden uçmuyorsun?

Gökyüzü bomboş şimdi.İnsanlar uçardı eskiden.Ben de yeryüzüne haykırırdım "öyleyse neden uçmuyorsun?Kanatların yokmuş gibi davranmayı bırak!".Gün oldu unuttum düşmeye yakın, biri hatırlattı sözümü.Teşekkür ettim ben de "Etrafımdakiler inanmıyor,göremiyorlardı kanatlarını,onlara inanmaya başlamıştım ama biri daha görmüş" diyerek.Tekrar uçuyordum. Öyle yükselmiştim ki nefesim kesiliyordu.

Nasıl olduysa çok kısa sürede gözümü kırmızı toprakta açtım.Şaşkındım.Nasıl bir histi bu böyle,tatsız.Sonra hopla zıpla istediğin kadar beyaz ayakkabılarım kirlenmişti bir kere.Yavaş yavaş gökyüzü de kusursuz maviye döndü.Kimse yoktu yukarıda.Demek onlar da böyle görüyordu,şimdi yanımdakiler.Boynum tutulmuş gözlerim onları ararken.

Çok zaman geçti yukarıya bakmayalı.Arada sırada aklıma geliyor.Sonra kendi halime gülüyorum,daha da eğiyorum başımı önüme.Bitmedi.İçten içe bekliyorum beyaz bir tüy düşecek diye...İşte o zaman uçacağım tekrar.Öyle bir yükseleceğim ki onlar da inkar edemeyecek,kanatlanacaklar bir bir...

14 Şubat 2012 Salı

İnanılmaz kampanya!

Kişiye göre davranmayı meziyet olarak gören insanların sayısı küçümsenecek gibi değil. Tartışılması gereken bir konudur.Nabza göre şerbet vermek değil sorguladığım.


Varan 1; benim saygı anlayışım neden başka birine göre değişsin?Ki böyle şeyler otonomdur. Birine karşı davranışın veya söylenen sözün kalıbını özel durumlar dışında düşünmezsin. Karaktersizlik de bir anlayış biçimidir o zaman.


Varan 2; ciddiyet.Samimi davranmakla karıştırılmamalı ciddiyet.İnsan mizacına göre değişkendir.Bunun yanında kişiye bağlı ciddi duruyorsan dibinden ayrılmadığın arka taraflar mevcuttur.Hoş mudur?Değildir.


Varan 3; bugün bir yazı okudum.Oğlan eski kız arkadaşıyla nasıl başladıklarını anlatıyor.Daha bir defa görmüş kızı,bir vesileyle oğlandan numarasını almış o sırada.Aynı okuldalarmış içme sözü vermiş bir de!Aradan zaman geçiyor,kızdan bir mesaj "evde yalnızım korkuyorum bu gece bende kalır mısın?". 


Şimdi,kaç tane erkek böyle bir teklifi kabul etmez?Gayet açık bir teklif.Gururu olan biri "kusura bakma gelemem" der, biter olay.Sonuçta one night stand lik bir durum değil bu.Aynı okuldasın.Az veya çok, o kızı görünce rahatsız hissedeceksin.


İnsanın hayat felsefesi belli bir duruş getirmiyorsa orada bir sıkıntı vardır.Bunu meziyet görenler pek acınası gözümde.


Varan 4; mevlana aşığı olduğunu iddia eden insanlara tahammülle geçiyor hayat gailesi.

13 Şubat 2012 Pazartesi

emeğe saygı +18


sevdiklerimden uzaktayım.nefret dolmaya başladım.bugün sabahın köründe seçtiğimin izmirindeyim gene.seçtiğimin sokağı,seçtiğimin insanları diye söylenerek valizi çekiştirdim eve kadar.hiç bu kadar içimden gelerek küfretmemiştim.o kadar canım sıkkındı ki arnavut kaldırımda valizin tekerleğinin çıkardığı sesleri yükselttim her adımımda."uyumayın seçtiğimin sokağı"

8 Şubat 2012 Çarşamba

Hero'nun heybete gel

Şu aralar ne yapıyorum diye düşünüyorum da.çocukluğumdan kalma bir sims oynama hırsımı çıkarıyorum. Gereksiz bir oyun.Öyle işte tüm gün simleri seviştiriyorum,tuttuğum balıkları, ektiğim biçtiğim sebzeleri satıp para kazanıyorum sonra gene seviştiriyorum.Canım Heroes Might and Magic veya Oblivion oynamak istiyor ama annem iki de bir iş buyurduğu için sinirlenirim diye açmıyorum hiç.Sims saçmalığıyla takılıyorum ben de.Zaten laptop'da oyun mu oynanır...Gözünü sevdiğimin strateji oyunları ya.Yakınlarımda allahın bir kulu da yok ki söverek oynayalım. Milletin derdi o ne yaptı,şu kız ne kadar bitch,dağılın gidin ya...

6 Şubat 2012 Pazartesi

Gençliğim de böyle bitti benim

Bana vermek üzere elinde bir poşetle içeriye girdi.Poşeti uzattı "Zulanda ne var?" diye sordu. Neredeyse eş değer şeylerdi."Her zamanki yerde" dedim.Odamdaki kitaplığın en alt gözünde kimsenin göremeyeceği şekilde saklamıştım benimkileri.Takası yaptık.


Annem elimizdekileri görse,ablamı da beni de fena azarlardı,hatta günlerce zorunlu olmadıkça konuşmayabilir,kendimize verdiğimiz bu zarar yüzünden,bizi koruyamamış olmanın kırgınlığıyla oturur üzülürdü.


Her neyse...Mal takasından ikimiz de karlı çıkmıştık.Ben jelibonları aldım,ablam küçük albeni topları ve pizza bisküvinin kalanını.Anneme çaktırmadan tükettik.


Meyveliymiş jelibonlar.Muz şeklindekinin tadı önce kayısı sonra limon gibi oldu.Muzla falan hiç alakası yok.Dur ya.karanlıkta muz sanmışım mandalina dilimi yapmaya çalışmışlar meğersem. Benzememiş.

Hoşgeldim,hoşbuldum,pek direndim ama işte buradayım

Çok az kilo verdim ama tam oldum ha! Aynanın karşısına geçtiğimde çok şaşırıyorum kendime.Bu kadar mı değiştirir insanı fazlalıklar,hala inanamıyorum.Kıyafet alış-verişinden yüzüm asık dönmüyorum artık mesela.


Verdim gitti! 21 gram nedir ki ya? Üç aydır da koruyorum maşallahım var.Külfetmiş yahu! Giymeyi çok istediğim pantolonum tam oluyor üzerime!


Biraz ruhsuz hissediyorum bir süredir.Etrafımdakiler de olumlu bir şeyler olduğunun farkında.Bir ayrı bakıyorlar, etkilenmiş.Aramızda 21 gramın lafı mı olur yahu!


Sevda hanımcığım,siz yavaş yavaş verdiniz herhalde?Öylesi daha sağlıklı diyorlar...

5 Şubat 2012 Pazar

My Dear Friend Alain...

Karşımda oturan çocukla aynı ruh halindeyiz sanki.Ama o uyuşmak için bira içiyor,bense ayılmak için kahve.sigara ikimize de eşlik ediyor.Hem yalnız hem değil.Duygularıyla oturmuş kafayı çekiyor.Ben fransız dostum Alain'le konuşuyorum.Gece-sever dostum benim. Human being konusunda çokça konuşmuşuzdur onunla.Dil,din,ırk pek de fark etmiyor anlayacağınız. Ama yemek anlayışları cadılara özgü sanki biraz,kurbağa bacağı falan...seviyorum seni Alain.


Alain bir yazardır.Onun hayal gücüne,sonsuzluğuna güveniyorum,harika işler yapacak biliyorum.En karanlık günlerimde beni sakin tutan,korkumu alan dostum...Kedi sever arkadaşım.Bir gün buluşup beraber kırmızı şarap içeceğiz,konuşacağız seninle uzun uzun...


Senin için gelsin Alain...Pink Floyd..."Hey you"...Bisous...





4 Şubat 2012 Cumartesi

I'm never gonna dance again

Yaşadığı en derin duyguları,kelimelerle oynaştırmayı hiç istemiyormuş insan.Yüz kelime etsem birinde bile yoksun.Tarih bizi affetsin.amin.

Anlatımına güvenenler de olmuş...George Michael söylemiş... "Careless whisper" efendim...





Uykuya dalamamak...işte bütün mesele bu!

Çocukluğumdan beri çektiğim çiledir insomnia.Benim yetiştirilme tarzım her türlü şımarıklığı absorbe edecek şekildeydi.Hiç bir şeyden şikayet etme lüksüm yoktu denebilir.Hasta olduğumu düşündüğümde annem şunu şunu yap derdi yapardım geçmezse ona geçmediğini söyler cevabımı alırdım "bir iki güne geçer annecim". nitekim geçerdi,söylenmeye hakkım yoktu annem kızardı.Çoğu hastalığı geçirmem imkansızmış farz edilirdi yani.

Bu yüzdendir ki uykuya dalamamak sorunumun bir hastalık olabileceğini internette çözümlerini ararken buldum.Anneme yüklendiğim yok.Bana her zaman geçerli çözümler bulurdu.Sıcak süt örneğin.Zaten her gece kısık turuncu ışık altında beraber kitap okuruz bir saat kadar.Ailemle birlikte yaşarken sabahları okula gitmek için mecbur kaldırılıyordum. Üniversitede öyle mi halbuki?Kimse seni uyandırmaz,niye uğraşsın?Sorumluluk sana aittir.Ve bu neredeyse bütün hayatını felç eder.Kalitesiz bir yaşamdır böylesi,sağlıksız.


Biraz da işime gelmiyor değil.Sessizliği seviyorum ve sadece geceleri bu sessizliği elde edebiliyorum.Doktora gitmek için çok bir acelem yok doğrusu.Gene insomnia'yı araştırırken 
filmlere,kitaplara ulaştım onları okumayı düşünüyorum öncelikle.Tedavi olmadan son defa bunun zevkini çıkartacağım.


İşin ilginç tarafı son 5 yılda,3 ay kadar çok rahat uykuya daldığımı biliyorum.Uykuya dalamama problemi "kaygı"dan kaynaklanır en çok.Ve ben öyle birine aşık olmuştum ki bu hastalığı bile ertelemişti.Hoş onun gidişiyle uyuyamamak ağlama nöbetlerine karıştı gitti o ayrı. Ahh tedavi...Şimdi benim psikolojime karşılık ilaçları ikame edecekler.Mümkün müdür? Göreceğiz...

İlgili şarkıyı The Cure seslendiriyor..."lullaby"

2 Şubat 2012 Perşembe

Dramatizm

Nereden musallat oldu bilmiyorum da dramatikliği seviyorum.İyi de değil hani, gülünç durumlara düşüyorsun.Lisedeyken bütün okulu toplayıp "uyuşturucu" konulu bir konferansa götürmüşlerdi.Görecektiniz herkes biraz tırsmış,biraz iğrenmiş bir şekilde videoyu izliyordu. Yıllar sonra trainspotting filmini izlediğimde bize gösterdikleri videodaki bazı görüntülerin bu filmden alındığını farkettim.O sıralarda çok ilgimi çekmişti,büyülü gelmişti bana.Video caydırıcı olmaktan çok hoşuma gitmişti.Sadist bir zevk veriyordu.Sonlarına doğru genç bir mankenden bahsediliyordu yanlış hatırlamıyorsam Burçin Bircan.Aşırı dozda uyuşturucu alarak ölmüştü. Takılıp kalmıştım, nasıl çekici nasıl psikopat bir heyecan vermişti öyle!


Attım hafızaya hatunun ismini.Eve gitmeden internet kafeye gidip araştırdım baya.Dramatik bir çekiciliği vardı olayın.Fena sarmıştım.Aklımın bir köşesinde hep bu vardı.Üniversiteye gitmeyi bekliyordum belki denerdim.


Bilinçaltımda bunu istiyordum.Ve üniversiteye geldiğimde çok bunalımda olduğum bir dönem hırslanıp ciddi ciddi düşünüyordum kullanmayı.Lisede Burçin Bircan'ı araştırırken bir kaç tane de kitap ismi yazmıştım alınacak listesine.Çok merak ediyordum.Listemde Canan Tan'ın "eroinle dans" adlı kitabı da vardı.Bir yandan da kendimi caydırmaya çalışıyordum, ne şanstır ki eroinle dans'ı alıp okuduğumda kısmen tatmin olmuştum.Başka bir şey okumaya veya uyuşturucu denemeye ihtiyaç duymadım.Kitaplar...Ne kadar değerliler...


Bunun dışında özel ilişkilerimde dramatize ettiğim şeyler oluyor.Hiç hoş değil.Basit şeylere gereksiz anlam yükleyerek kafamı,duygularımı zorlamaktan başka bir şeye yaramıyor ama seviyorum,bunu yaşamayı seviyorum.Nedenini nerede aramam gerektiğini bilmiyorum. Belki etrafımda duygudan yoksun çok şey olduğundan,belki her şeyin en uç noktasını yaşamak istememden,belki de sırf boşluktan.Nevrotikleşiyorum bazen...sanatsal geliyor galiba...

Melankoli

Düşünme tarzı mı desem ruh eşi olmak mı desem,bazı insanlar var ki benim cümlelerimi kuruyorlar.Geçmişleri yaşadıkları hayatlar benden çok uzak olsa bile ortak bir noktaya varmışız bu insanlarla.

İlki Sabahattin Ali.iki kitabını ve şiirlerini okumuş olmama rağmen daha ilk kitabını okumaya başladığımda "noluyo lan" dedim.İnsan tahlili ve bunları yazıya geçirme tarzı şaşırtıcı bir şekilde benimkilere benziyordu.Şöyle ki bu konuda ben yazsam aynı olmasa bile çok benzer yazılar ortaya çıkardı.

İkincisi Charles Bukowski.Onun kurduğu cümleleri kuramam çünkü o benim düşüncelerimi çoktan toparlayıp yazmış.Bir o kadar da tanıdık yani.Her düşüncesine her hissettiğine katılmıyorum.Bunun nedeni olarak yetişme tarzı,en nihayet yaşadığımız hayatların farkı olarak görüyorum.Ama çok kişide hissetmediğim gibi yakın geliyor bana.

Bu iki insanın ortak noktalarından biri yalnızlık sevdası.Önceleri ilgimi çekmeleri buydu.Ben yalnızlığı ve sessizliği seviyorum fakat etrafımdakiler bunu kabullenemiyor,kendilerine hakaret saymaya devam ediyorlar.Bunda anlaşılmayacak bir şey yok oysa ki.Benim de anlaşılmaya ihtiyacım vardı,bu iki yazarı buldum.

Kendimi yalnızlık sevdasının geçici bir ergenleşme olduğuyla oyalıyordum,değildi.12-13 yaşlarındayken arkadaşlarım nerede kalabalık yer var oraya gitmek isterlerdi.Bana da vampir diyorlardı.Ben de en karanlık kuytu köşe,az insanlı yere sürüklerdim onları.

Bunu kaçmak olarak yorumlamak doğru olmaz.Kabullenemeyeceğim durumlara katlanmaktansa orayı terk etmeyi tercih ediyorum çünkü.ben insanlarla uğraşmam,herkes ayrı bir dünya.Örneğin şımarık insanların olduğu yerde zorunlu olmadıkça durmam. Sevmiyorum arkadaş.gitsin annesine babasına yapsın şımarıklığını.Ben neden dinleyeyim onu.Samimiyet yoktur orada.Ne kazanabilirim onun yanında,anca sinir olurum veya onu sinir ederim o yokmuş gibi davranarak.

Tek derdi kendisi olan insanları seviyorum.Boş konuşmalara tahammül edemiyorum.Evet bunlar beni bu iki yazara sürükledi ve iyi ki sürükledi.Yalnızlığın zevkini çıkartan başka insanlar da var bunu bilmek güzel."Ben bir hata yapmak gördüm" yazımda belirttiğim olay da aslında bu biraz.Bu insanlar beni çok da gaza getirmesin diye sürekli bir sorgulama içerisindeyim Montaigne gibi düşünüyorum öğrenme süreci sonsuz.ben hiç bir zaman "oldum" diyemeyeceğim.

ilgili şarkı Nükhet Duru'dan geliyor..."Melankoli"...