1 Mayıs 2013 Çarşamba

Raif Efendiyi Beklerken

"Bazı şeyleri bilmeseydim daha mutlu olurdum" demişti çok sevdiğim bir dostum. Ne yazık ki öğrendiğinde seni mutlu eden şeyler aynı zamanda umutsuzluğa sürükleyebiliyor. Sabahattin Ali'yle ilk tanıştığım dönemi düşünüyorum.Biz onunla umutsuzluğu, melankoliyi, yalnızlığı paylaştık uzun süre.Dünyanın en büyük mutluluğuydu.Şimdi beni ölesiye sarmaladığını görüyorum,terk etmiyor, bırakamıyorum.

İnsanın bazı okuduğu,izlediği,duyduğu şeyler yıllar geçse de öneminden bir şey kaybetmiyor,hala her kelimesini hatırlıyorsun,hatta ve hatta düşünceni ona göre şekillendiriyorsun."Kürk Mantolu Madonna" benim için öyle bir kitap.Etrafımda gördüğüm, duyduğum,defalarca şahit olduğum ve aşk diye kulaklara çalınan samimiyetsiz,sığ ve tiksindirici ilişkiler beni aşk denen şeyin bir masaldan ibaret olduğuna inandırdı.Şayet aşk gördüklerim olsaydı varlığını büsbütün inkar ederdim.Masal olduğuna inanmak daha güzel. 

Raif Efendiyle tanışmamız olağanüstüydü.Ne bir yanılsama ne de masal. Gerçeklik üzerinden tüm çıplaklığıyla aşkı tanıdım.Bu naif adama aşık olmamak elde değil.Yaşadıklarını yaşamak istedim hep.Onu aradım.O kadar mümkün ama o kadar da uzak.Haliyle bulamadım.

Varolan yalnızlık sevdama bir de bu eklenince "mutlak yalnızlık"ı kabullendim. Bir şeyler yanlış olacak ki kendimi gene bir ilişkinin içinde buldum!Evet insan nasıl mutlu olduğunu neyden zevk aldığını bilir, zaten bunlara göre ilişki kurar. Karşılıklı tüketilen heyecan içimizdeki özlemleri açığa çıkarır,ilişki düğümlenir.Bu durum bir kısır döngüdür.Özlemlerin imkansızlığı düşüncesi içinde birine tutunursun ve başa dönersin. 

Hayatıma giren erkekleri kafamda olmalarını istediğim gibi görmeye çalıştım. Başka türlü mutsuz hissediyordum.Lakin böyle de mutsuz oldum.Unuttuğum nokta Raif Efendiyi Raif yapanın Maria Puder olmasıydı..

Demek istediğim onu hayranlıkla okuduğumuz bir aşığa çevirmesi değil.Eğer böyle düşünürsek şu halde bile bencilliğimizi sürdürüyoruzdur.Etrafında fır dönen aşıklar ve onlarla kurduğun ilişki hoşuna gitse de farkettiğin, o yakanı bırakmayan mutsuzluğunu başka yerde aramamalısın.

Maria Puder diyordum..Her çeşit ilişkide bağlayıcı olan bir duyguyu paylaşmaktır. Yakınlaşma sebebi paylaştığın şeylerin o kişiyle daha fazla oluşudur.Birlikte olma isteği, eksikliğini hissedeceğini bilmek, vazgeçememekle tamamlanır.Bu temelde kurulan ilişki kişisel özlemleri aratmayacaktır.

Beni ölesiye sarmalayan bu umutsuzluk duygusu bir gün kırılacak.Kısır döngünün farkında olarak birazcık özlemlerimle haşır neşirim sadece..Nitekim melankoliğim..

24 Ocak 2013 Perşembe

Özgürlük

Kesintisiz,durmaksızın büyüyen fırtınalardan kaçmak için sığındığım limanlarım vardı. Dünyanın hiç bir yeri yoktur ki bu fırtınadan nasiplenmesin.Limanda da olsam sadece arkamı dönebildiğim bir gerçeklikten kaçıştı bu.O korkunç dalgalarını görmesem de rüzgarından üşüdüğüm ve sarsıldığım fırtınalar.Karaya çıkmak kolay elbet ama çürürsün,için içini yerken,senin yerin gene denizler. Bırakmak zor işte sana güven veren şeyleri. Korkuları boğmak da öyle.Hem alışmış oluyorsun bir süre sonra çiçeklerin güzelliğine.Ruhun sarsıntıları inkar etmek istiyor.

Çatışan duygularımızla düşüncelerimiz mi?Aksine duygularımız bizi en doğru yere götürürken,nereye gittiğimizi görüp,alternatif düşüncelerle hislerimizi başka taraflara kanalize ediyoruz.Ortaya saçma,tuhaf ve sığ görüntüler çıkıyor.Oysa insan kendini, gözlerini sonuna kadar açtığında özgür hissediyor.

Özgür olmanın yalnız bir tek sınır olduğunu söylemek hata.Bunların uzun aralıklı duraklar olduğunu düşünebiliriz.Her seferinde daha da netleşen.Ve sonrasında, acısını çektiğimiz duygu-düşünce çelişkileri yerini bütünleşmeye bırakıyor.

Bir kaç duraktan sonra yeni bir sorun çıkacak.Özgürlüğünün başkalarının özgürlüğü ile tamamlanacağını görüyorsun.Ve onların yarattıkları limanlarıyla karşılaşıyorsun.Yakıp yıkmalı onları da.Güven duygusunu özgürlükte aratmalı.

Küçük bir sandal da olsan sonu olmayan denizde, sığındığın limanlarda parçalanmayı bekleyemezsin. Madem çıkmışsın denize,tam kalbine giderken fırtınanın,orada öleceksin..

20 Ocak 2013 Pazar

Cehennemin çiçeksizliği

Sanmayın ortadan kayboldum.Yok öyle bir şey.6 taslak yazdım aslında da yazıların sonunu getirememek çok canımı sıktı,paylaşamadım.Lady Jane'i bilen bilir.Yazmayı bıraktığını açıklamış,blogunu kapatmış.Ne yazık ki neden kapatmaya karar verdiğini bile öğrenemedim. Üzüldüm doğrusu.Beni düşündürdü.Blog aleminde en sevdiğim yazardı.Doğrusu ben bu blogu açtığımda bugünkünden daha farklı amaçlarım vardı.Bu amaçlar bir kaç kez değişti. Burada yazarak neye ulaşmak istediğimi kestiremiyorum artık.Lady Jane'in de blog üzerinden olmasa da bir şekilde yine yazmaya devam edeceğini umuyorum.Öyle olsun istiyorum. Herkese sevgiler...

18 Ekim 2012 Perşembe

Sav mı aş?

İşte bazı şeyleri karamsar bir havada anlatmanın ümit vermeyeceğini, bunun bir anlamı olmadığını falan söyledi.Ben de ona bir daha ki savaşta çocukların ölmeyeceğini, kadınların bir daha tecavüze uğramayacağını,buzulların erimesinin 2 yıla kadar duracağını söyledim. Bilmiyorum ki kötüye kötü demenin zararını.Savaş kadar beni öfkelendirmese de bir çok konuya elimde çiçeklerle yaklaşmıyorum.Savunduğum şey olayların en berbat sonlarını göstererek çıkış yolunu anlatmak.Bu yüzden Pink Floyd'un Hey You şarkısına vurulmuştum. Önce duvarların varlığından bir haber bağırdım.Solucanlar beynine hücum ediyor.Fakat şarkı adam öldü beyler dağılalım şeklinde bitmiyor ki.Son yazımla tekrara düşeceğim üzgünüm...Birlikte dayanırız,ayrılırsak düşeriz diyerek bitiriyor.Bu umut değil de nedir? Karamsarsa karamsar evet.Şair burada gül bahçelerinden bahsetmiyor.Zaten umut etmek dediğin kötü durumlarda hissedeceğindir.Dünya b.ktan bir yer.Kimse benden bu manzarayı görüp de b.kun üstünde gülücükler saçarak kaymamı beklemez heralde. Ah ama insanlar... Manzara inkar edilerek güzelleşmez.Bunu anlamakta direnmeye devam eden ahmaklar... Çok oyun oynadığım için gerçekle hayali karıştırdığımı öne süren bu "anormal avcıları", belki daha fazla şiddet izlemiş olmama rağmen,savaşlarda ölen çocuklara boş gözlerle bakan zavallılar... Ben iğreniyorum.Ben bıktım.Medya tarafından eğitilmiş köpeklerden başka hiç bir şey olmayan bu yaratıklar...Vicdanı olmadığı için sirenlerle uyanıp,ekmek kuyruklarında açlıktan ölürken savaşın ne demek olduğunu anlayacaklar.Ve televizyona çıkıp karısının ve kızının tecavüz edildikten sonra gözlerinin önünde öldürüldüğünü anlatacak ruhsuz; bir sonraki sirenin çalacağı ülkenin yayınında.Hem de ibretlik bir yayın da değil.Reklam yapayım Kanal-D nin haber sunuşları gibi absürt, cesetlerin fotoğrafları eşliğinde amerikayı övecekler. "Burdan halkıma sesleniyorum, sahip çıkalım ABD'ye,patronumuz oluyo da bizim".  Anca halk yer zaten bunu.

amerikanın Irak'a demokrasi götürdüğü yıllarda, amerikada suç işleyen (özellikle cinayet) insanlara şunu soruyorlardı: ya ömür boyu hapis,ya da askerlik.Demokrasilerde çare tükenmez miydi neydi o hesap.Bu cellatları çok şanlı şerefli demokrasiye boğma gayeleri ile Irak'a gönderdiler.Ne demokrasiymiş arkadaş...Bir ilginci de işgalden sonra idam edilenlerin sayısı, işgalden öncekine oranla daha fazla...

İlgili resim:


Korkunun susturamayacağı belki de tek şey vicdandır.Kimin için,ne için onu susturmaya çalışıyorsunuz? En başta yazmıştım sizin için duymak istediğinizi tekrar yazayım onunla doyurun kendinizi.Savaşta ölen çocukların kanları menekşeler büyütüyor, silahlar su tabancasıymış aslında (sağlığa zararlı olmayan cinsinden bu su).türkiye de sırf ortalık yeşersin diye amerikaya yardım etmek etmek istiyor,duyarlıyızdır da,şanlı türk ırkı bunun için Irak'ta kaçırdığı fırsatı Suriye'de değerlendirmeli.çok değerli halkımız da onun için ağzından salyalar fışkırtarak "bütün cihan bizimdir ulan" diyor.özgürlüğün savunucusu amerika krizlerin içinde stres atmak için faydalı işlerde bulunmak istemiş.petrol falan hep dünya malı. Alın size gül bahçesi.



27 Eylül 2012 Perşembe

Farklı Olmak

Farklı olmak bizim özgürlüğümüzdü.Monotonluğa,tabulara açtığımız savaşa dönüştü. Yaşayabilmek için "normal"e dönüşe direnişimiz.Sosyal statü dinlemeden hayat motivasyonumuzu sağlayan bu güç. Ayrılmamızla yok oldu.Basit yaratıklar bizi öldürdü. Kendi yaşamlarını kabul ettirmek için bizi öldürdüler.Adına normal dediler.Anormal olduk. Hasta muamelesi ettiler.Hasta olduk.Öyle dedikleri için değil,düşünceleriydi bizi hasta eden. Paraya önem vermedik.İmkansızlıklardı bizi yaratıcı kılan.Farklılık bizi aynılaştıran. Sevdiğini zanneden ama sevmeyi bilmeyen,heyecanlanmayan,hayal kurmayan insanlardı sonuçta ortak düşman.Onları bir tarafa bırakırsak kendi aramızda anlaşmamız bize hayatı sevdiriyordu.Çeşitli düşüncelerle bakarak tamamlıyorduk birbirimizi.Ön yargılı olmayı, tek taraftan bakmayı,sabit fikirli olmayı bunu görerek uzaklaştırdık hayatlarımızdan. Duyulmuş sözlerle konuşmanın aptalca kaldığını anlıyorduk.Düşünmeyi öğrendik hep birlikte. Ve sonra ayrıldık.Dağıldık.Tek başına ayakta durmak zorundaydık.Kimimiz tutunamadı,dönüştü. "normale".Farklılığa olan iyimserliğimizi kullandı basit yaratıklar. Kendimiz gibilerini bulamamanın hayal kırıklığı altında ezildik.Değiştirmek istedik.Hissi öğretmek mümkün müdür? Hasta oldu normale dönüşmeyenlerimiz.Birinin elinde beyaz,birinin elinde siyah. Kırmızıyı bilmeyen adamlara gökkuşağını anlatıyorduk.Ne garip...Bizi özgürleştiren,şimdi bizi hapsediyor.Herkes özel.Basit olmayı seçen kendini özel hissetmek için basit cümlelere ihtiyaç duyuyor.Tabulara tapıyor.Biz inançsız oluyoruz.Savaş açılıyor.Öldürülüyoruz.Hayır!Together we stand,divided we fall...

İlgili şarkı Pink Floyd'dan geliyor..."Hey you"...


24 Temmuz 2012 Salı

İhanet Çanları

Size bir sır vereyim mi? Hani kandırılmaktan,yarı yolda bırakılmaktan,aldatılmaktan korkuyoruz ya... Tutarsız insanlardan kaçının.Bu kadar basit.Eğer tutarsızlıklarını dönüştürebiliyorsanız bunu yapın.Düşündüğünüzü net bir şekilde söyleyin tüm çıplaklığıyla. Eğer sessiz kalıyor ve yeterli bir düşünme süresi tanıdıktan sonra hala bir değişim gözlemleyemiyorsanız,bu kişinin varlığında ihanet uzun veya kısa vadede kaçınılmaz olacaktır.Bir diğer durum da şöyledir.Karşınızdaki tutarsızlıklarının farkında ve bütünü görmeden size anlatıyorsa değerlendirme şu şekilde olmalıdır: bunu size hangi tavırla anlatıyor? Eğer içinden çıkamadığı,kafası karışık bir şekilde anlatıyorsa dönüştürülmeye açıktır.Fakat uzun süredir karışıklıkla yaşıyor,verdiğiniz tepkilere bahaneler sunuyorsa hala bir ümit olmakla beraber işin başka bir boyutu da mümkündür.Kişi bu karışıklığı hata görmesine rağmen benimsemiş ve tutarsızlığının can sıkıcı taraflarını legalleştirmek için size anlatıyordur.Burada da ihanet çanları çalar.


İnsanın önce fikri daha sonra da davranışına yansıyan tutarsızlıkları can sıkıcıdır. Bu tür insanlar yanınızdayken karşı tarafın saflarına geçmesi an meselesidir.Söylemeliyim ki en yaygın tutarsızlık din anlayışı üzerinedir.Siz de bilirsiniz ki dininin somut yaptırımları karşısında fanatik bir tavırla hareket edenler,diğer soyut kavramların yeterince sert vurgulanmaması yüzünden günlük yaşayışta tezatlık yaratırlar.Örneklerine her gün şahit olduğunuzdan eminim.Benim asıl söylemek istediğim örnek verdiğim din meselesinin kendi içindeki tutarsızlıkla kalmayacağıdır.Kişi bu tezatlıkla yaşayıp benimsedikten sonra kendi yaşamını da bunun üzerinden şekillendirir.Hali hazırda onun için "en değerli" şeyde bile bu derecede tutarsızken fikirlerinde ve davranışlarında da aynı mantığı yürüttüğünü görmek şaşırtıcı değildir.Çelişkiyi kendinde hak görür.


Arkasından konuştuğu adamı görünce tavır değiştiren kişi tutarsızdır. On bir ay içkici dolaşan ramazanda oruç tutan kişi tutarsızdır.Küfrettiği hocası ona övgü yağdırınca yalakası olan kişi tutarsızdır.Haksızlıklar karşısındaki tutumu nahoş bir eziklikten ibaret olan kişi tutarsızdır.Düşüncesini yarı yolda bıraktığı gibi sizi de yarı yolda bırakır.


Bu noktada tutarsızlık çıkar ilişkilerine dokunuyor,hem de çok.Var olan dünya düzeninin katkılarıyla gizli liberaller,kapitalist hevesler doğuyor.Kişinin karakteri bundan bağımsız düşünülebilir mi?


Üzerinde düşünülmüş keskin tavırlar dışlanmanıza,bir süre yalnız kalmanıza neden olabilir. Fakat sahtelikten uzak yaşamanın başka  bir yolu bu yaşam çerçevesinde mümkün değildir. Yalnız kalmamak adına tutunduğunuz kişiler veya fikirler sizi de bu süreçte sahteleştirecektir.Maskeyi bir defa taktıktan sonra ona dönüşmeniz de sizi aklamaz. 

22 Temmuz 2012 Pazar

Bir Beybihanlının Öyküsü

Aynaya bakarken gördüğü kendisi değil,diğerleriydi.Onların nasıl göreceğine karar veriyordu.1 numaralı bakışı onu güzel bulan erkeklere ithaf ediyor.2 numara dostlarına hadlerini bildirme bakışı.3 numara dallanıp budaklanmış.Tabi hedef asıl belirleyici olan. 3 numara pek tecrübe ister.Görsellikten az biraz sıkılmış ucundan kıyısından ruh arayan erkekler için çünkü.Bu noktada yapması gereken istenilen ruh potansiyeli için hafif kafa çalıştıracak,adamı yola getirecek.Dedim ya adamın nasıl göreceğine karar veriyor.

Emeği karşılığında aynı değerde bakışlarla ödüllendirilmek istiyor.Buluşmaya giderken metroda ödünç aldığı bakışlar minimum seviyeyi oluşturuyor.Hayali puanlama hesabı yapıyor yolda yürürken.İşte geldi haberleşilen yere.Yarış başlıyor.

Can dostunu görüyor önce yüzü gülüyor.Bu yeni pantolonu çok şişman göstermiş onu.Ama büyük süpriz!Ortama sonradan dahil olan hatun bütün hatlarını en güzel şekilde sergilemiş büyülüyor.Bizimkinin yüzü asılıyor.Soruyorlar "neyin var?".Annesi öldü kızın.Hem de iki dakika önce! Tabi panik yaratmamak için "amcam öldü" diyerek yürekleri çok zorlamıyor. Düşüncelidir.

3 numaranın sahibi karşısında.Bahsi geçen hatunu görmesiyle ölen amcası işe yarıyor galiba. Suratı daha şefkatli.Keşke dün öldürseymiş.Yarışı önde götürüyor da bir yandan ileriyi düşünmeden edemiyor.Bu hatun etraftayken bir ordu akraba telef edecek.İş büyüyüp annesine kadar gelmeden 3 numarayı geliştirmesi gerekecek üff püffler eşliğinde ritim tutuyor.Neyse ki oğlanın ilgisi hala onda.Biraz biraz rahatlıyor.

Uzun uzun keyifleniyor bizim yavru kedi.Gözleri hala ağlamaklı.Neden gitmedi bu hatun. Oğlan da bu sırada daha kıymetlendi.Ruh arıyor ruh da veriyor azıcık. İhtiyaç kapsamı genişmiş.Yanından ayrılmıyor.Ortamdakilere giden mesaj da tam yerinde oluyor. Herkes oturup ne kadar yakıştıklarını konuşuyor.Can dostu boşuna can değil.Tehdidi çabucak algılamış,gereken sözleri hedef kulaklara çalıyor.

Vakit geç olmuş 3 numaranın sahibi konumundan pek memnun kalmış kızı yarı yola kadar bırakıyor.İhtiyaç gidermek hoşuna gitmiş,marjinal takılıyor.Şans hep bunlar. Hiç aklına gelir miydi bizim kızın böyle taktikler!Zorlandıkça zevk alıyor ve nihayetinde zaferin ilk adımlarıyla içi bir hoş oluyor.


Eve gidiyor.Dönüş yolunda toplayabildiği kadar bonus topluyor.Gece uykusu için. Güzelleştiriyor.Çok yorulmuş ama annesinin yanaklarını sıkıp öpüyor,babacığına kocaman sarılarak gönülleri fethediyor.Evdeki iktidar her şeyden önemli.Daha saf bir ilgi kaynağı nitekim.Yatağa atıyor kendini.Böyle güzel gülümsenemez herhalde.Huzur içinde yastığa kafasını koyuyor.Maskesi hala biraz kaşındırıyor.Ne zaman taktığını bile unutmuş.Yıllar mı olmuş.İnsan gördüklerini de seçemiyor işte.Maskesi düşecek gibi oluyor hep ondan bu kaşıntılar.Güçlü bir karakteri olmasa her gün tak çıkart falan büyük mesele.Günden güne etine kaynıyor.Kendi içinde tutarlılık yaratıyor.

10 Temmuz 2012 Salı

Ben bir Mabel gördüm!

Uzun zamandır blogla ilgilenemedim lakin bomba gibi yazılarla döneceğim arkadaşlar.
Bu blogu seven bir çok kişinin beğeneceğini düşündüğüm bir blog keşfettim onu da sizinle paylaşmak istiyorum sevgili mabel yeni başlamış yazmaya fakat çok cesur bir yazıyla girişmiş işe.Umarım yazmaya devam eder.Blog aleminde senin gibilere ihtiyacımız var Mabel! 

27 Mayıs 2012 Pazar

Ateist mi lan o kaç kaç kaç! vol: 2

Son Evre


Öğrendiklerim ve gözlemlerimle şu sonuca vardım.Din gerekli,Tanrı inancı gerekli. Ben yaşayış biçimimi adına şeriat demeden,fakat birebir örtüşen bazı fikirlerle oluşturdum. "kutsal" kitapları kimsesizlerin kimsesi olarak görüyorum.Bu yüzden de gerekli.


Bireysel olarak gerekliliğini şöyle açıklayabilirim.Elimde olmayan şeylere sahip olmak ve sevdiklerimi aciz olduğum için korumak adına tek umut Tanrı'nın varlığıyla gelir.Tanrı inancından sonra gerekliliklere gelince... Ben herhangi bir vaat uğruna iş yapmayı dürüstçe bulmuyorum.İyilik yapmayı cennete gitmek için değil, mutlu etmekle mutlu olabildiğim için.Kötülük yapmamayı cehennem korkusundan değil, kötü hissedeceğim için.Temizlik de spor da kendi sağlığım için,namaza ön hazırlık olarak değil. Buradan çıkarttığım sonuç; herkes bu bilince sahip olmayabilir ve bir sonraki nesle doğru aktarılamayacağı ihtimaline karşın mistik ve dogma ile çerçevelenmiş kitaplardır "kutsal" kitaplar.


Bu taraftan bakınca içerik güzel fakat dayatılan temeller ne sağlam ne de sağlıklıdır.Olayları bu kadar dışından incelemem bir çok kimseyi rahatsız edebilir veya incitebilir.Fakat biraz dışına çıkıldığında insanların dini referansları gerçekten komik gelebiliyor.Örneğin çok sonraları duyduğum gusül abdesti,başta temizliğe sonra daha derin düşüncelere sevk ediyor. Yani tamamen kendi duyguları ile hareket ettikleri cinselliği bir günah gibi gösterip dışsallaştırma ve böyle temiz kalma anlayışına bürünüyor.Din anlayışı cinselliği önce bir yasak ilan edip, abdest ile suçluluktan kurtulma ayini icat ediyor.Bu üzerinde ince düşünülmesi gereken çok ayrı bir konudur.Yansımaları bütün hayatımızı şekillendiriyor çünkü.


Mevlana gibi çok sevdiğim bilgeler islamın sevgi yönünü ileriye çıkartmasına karşın, kitabın kendisinde korku ögeleri ve buna dayanan yaptırımları büyük bir çelişki yaratıyor. Bugüne kadar inandığım süreç içerisinde Tanrı'dan korkmak gibi bir hisse girmedim. Girenleri de anlayamadım.Tek ihtimal kitabın ve anlayışın dogma niteliğinde olması diye düşünüyorum. 


"Kutsal" kitapların sorgulanamaz içeriği sadece bu kitapla da kalmayacaktır.İnsan bu yaşayışı içselleştirdiğinde,korku unsuru kullanılmaya açık hale gelir.Sosyal iletişimde olsun, aile içi eğitimde,yönetimde.


Sonuç olarak din olgusunun gerekliliğini kabullenmem,öğretilerinin temellerini onaylamadığım için ona inanmamı gerektirmez.Zorla da inanılmaz.Sevmediğim bir şeye inanmayı midem kaldırmaz.


İnananlara karşı olduğum falan yok.Ele aldığım konu insan değil,insandaki yansımalarını incelemek ve işlevliliğini sorgulamak.Benim gözümde dinin,dilin,rengin bir karşılığı yoktur. Bu yüzden dini inancı olanla da bir sorunum olamaz.











26 Mayıs 2012 Cumartesi

Ateist mi lan o kaç kaç kaç! vol: 1

Ben din bilimleri üzerinde uzman bir kişi değilim.Hiç bir kutsal kitabı okumuşluğum yoktur. Fakat okuldan aileden duyduklarımla ve daha sonraları gözlemlerimle bir tahlil yapmak istiyorum.Kendime karşı ve çevreme karşı samimi bir insanım.Bu yazımda diğer yazılarımdan farklı olarak yönlendirme girişimim olmayacak.Sizler de bittersweet in içini açacak gözlemciler olacaksınız.Öyleyse başlayalım.Bünyemdeki dini inanç süreci geliyor efendim...

Çevre koşulları

Ailem.Ailem hiç bir zaman islam(Türkçe konuştuğuma göre doğduğumda dinim islam yazıldığı için başta müslümanlıktan bahsedeceğim diye yazmadım tabi ki de) öğretilerini günlük hayatta kitap üzerinden anlatmadı.Haliyle katı görüşlerle yetişmedim.Benim en büyük öğretmenim annemdi.Ve o doğrulukları,güzellikleri nedenleriyle anlattı.Kuran'ın bilmem kaçıncı süresinde böyle geçer diyerek veya peygamber efendimiz şöyle demiş diyerek değil.Kendisinin baş ucunda türkçe Kuran her daim durur,arada açar okur.

Anneannem ve dedem.Bu güzel insanlar beş vakit namazlarını kılar ve inandıkları diğer gereklilikleri yerine getirirler.Fakat islamın özünü anlamış olacaklar ki katı cezalardan çok iyi duyguları öne çıkarırlar.Bir defasında küçükken oruç tutmak istediğimi söylediğimde öğrenci adam oruç tutmaz,öğrenmeni güçleştirir diyerek gerek olmadığını söylemişti dedem.

Arkadaşlarım.Büyüdüğüm yer çok rahat küçük bir belediye hem de deniz kenarı. Anlayacağınız ne giyim ne alışkanlıklar.Herkes birbirine insan gözüyle bakıyor ve sizinle uğraşmıyor. Bir kaç yakın erkek arkadaşım bayramlarda namaza giderlerdi.Fakat eğlencesine.Namaz kıldıkları falan yoktu birbirlerinin ve diğerlerinin hareketlerinden eğlence çıkarır anlatırlardı. Kız arkadaşlarım(ben de dahil) içkisine eğlencesine bakardı.Kimseye bir zararımız yoktu. Aksine çok dürüst,mantık kullanmayı bilen saygılı bireyler olduk.

1.Evre: Tanışma

On yaşlarındaydım.Mahallede bir kız biz bebeleri kokutmak için hikaye anlatmış o gece korkudan uyuyamamıştım.Annemin yanına gittim.Ve o şunları söyledi: "ellerini aç ve Allahım beni sevdiklerimi koru dersen etrafın surlarla çevrilir ve kimse sana bir şey yapamaz" dedi.O günden sonra uyurgezerlik falan bir şey kalmadı, inanmıştım.

Bildiğiniz üzere ilkokul 4. sınıfta din kültürü ve ahlak bilgisi dersi almaya başlıyoruz. Hatırladığım kadarıyla dersler,büyüklerden duyduğumuz kader,kısmet gibi terimleri öğretmene sormak anlayana kadar didik didik etmekle geçiyordu.

Arapça duaları her gece okuyordum.Eğer yanlış söylediğimi farkedersem Allahtan özür dileyip en baştan tekrar alıyordum.Sonra Allah'a o gün neler yaptığımı anlatıp hayattan neler istediğimi söyleyip uyuyordum.

Vicdan azabı çektiğim konu şuydu.Arapça duaları ezberden anlamlarını bilmeme rağmen okurken kafam çok başka yerlere gidiyordu.Samimi olamıyordum.Fakat kendi dilimde korkularımı isteklerimi anlatmaya başladığımda  müthiş bir yakınlık hissederdim. 

2.Evre: İlk Sorgulama

Ergenlik dönemi öncesi benlik olgusu yeni yeni otururken,insanın diğerlerinden üstün olabileceği yanılgısı ortaya çıkar.Artık anne-baba bir şey bilmiyordur.Bilginin gücü kabullenilir.O dönemde din konusunda sorgulamalara başlamıştım.Bir yandan utanıyordum. Ya herkesin bilmediği bir şeyi farkederek akıllı olacaktım,ya da büyük bir yanılgıya düşmüş olacaktım.İki seçenek de sorgulamadan bir şey kaybetmeyeceğim gücünü almıştım arkama.

Ailem de dahil çevremdekiler din olgusunu dile getirmeyerek gözümde erdemlerini sergiliyorlardı.Birbirlerini mutlu ediyor,dürüst çalışıyorlar ve samimi konuşuyorlardı. Bunu dine bağlayan kimse de yoktu.O zaman neden buna ihtiyacımız olsundu ki?

Herhangi bir tepki almadığım için unutup gittim sorgularımı.Ve yerini başka sorunlarla doldurdum.Neticeye de varamamıştım.

3.Evre: Kabullenme

Tanrının varlığını kabul etmek bana iyi hissettiriyor ve bunu içimde yaşadığımdan bir sorun arz etmiyordu.O zaman bu manevi güçten kaçınmak niye?

İnsan yalnız kaldığında,sorunlar yaşarken yanında yüce bir gücün onu kolladığını bilmesi bir umut olur.Yarına uyanabilmek için.Yaşamak için.Önce benim için sonra toplum için bu manevi güç çok gerekliydi.Harika hayatlar yaşamıyorduk.Umut herkesin ihtiyacıydı. Hayatı yaşanası kılıyordu.

Benden yaşça büyüklerin erdemine güvendiğimden,din kurallarıyla yaşamamaları fakat büsbütün inkar etmemeleri de beni onlarla aynı çizgiye getiriyordu.Kabullenmiştim. Sorgulamaya değecek bir şey yoktu.

4.Evre: Toplum Yansımaları

Dünya benim küçük sevimli kasabam gibi pembe değildi.Dışına çıktığımda önce insanların davranışları,psikolojileri çirkin gelmişti.Sonra yaptıkları iğrenç işleri müslümanlığa yormaları ve onun adına yaptıklarını gördüğümde "hangimizin dini?Kim gerçekten inanan?" soruları beni tekrar şüpheye düşürdü.

Siyasi düşünce ve ideallerime ters düşecek çok tartışma dönüyordu.Toplu halde çıkmamız gereken seviyenin altına çekiyordu bizi dinimiz.İnsanın dini olurdu devletlerin değil.



12 Mayıs 2012 Cumartesi

Cinsiyetsizlik

Kadın ve erkek.Dişilik, erkeklik.Kadın-erkek davranışları ayrıdır.Dünya insanı cinsiyetsizliğe doğru gidiyor.Kadınlar erkek gibi rahat davranıyorlar,erkeklerin ilgi alanları olarak kabul görülen şeylere ilgi duyuyorlar ve erkekler kadınlaşıyor.Sorumluluk paylaşımı değişiyor.  Bu şikayetleri çok duyar oldum.Lakin ki ben olaya farklı bir yönden bakıyorum...


Daha iyi anlaşabileceksek gelin cinsiyetsiz olalım! İnsanlar sosyalleştikçe iletişimden korkuyorlar.İletişime,beyinlerine,gizli saklılarına tecavüz olarak bakmaya başlıyorlar. Hemen hepimiz hemcinslerimize ve karşı cinse olan samimiyeti ayarlayamamaktan zarar görmüşüzdür nitekim.


Temel nedeninin bastırılmış cinsellikten kaynaklandığını düşünüyorum.Bugüne kadar gördüğüm en emin bilgi şudur; neyi baskılarsan onu çok düşünürsün ve kendine yaptığın baskı seni sapkınlaştırır,bu konu için sapıklaştırır.Olmamış gibi davranır ve bu yüzden kendinle çelişkiye düşersin,utanç duyarsın.


Samimiyetsiz samimiyet gösterdiğin ortamlarda sapkınlığını daha çok hissedersin ve en çok da buralarda seviye korumaya çalışırsın.Çünkü toplum bilincini ayakta tutmak gibi bir sorumluluk hissedersin.Bu ritüelde karşılıklı maskeler takılır ve ortada toplum ruhu canlandırılır. Meclisten dışarı dedikodular ile de ruh bulutu körüklenir.(Duyulmuş)Kesin yargılar verilerek  ayin tamamlanır, herkes evine dağılır.Sapkınlık koruma altına alınmıştır.Homofobik olmak ile övünen erkekler de bu ruhu iliklerinize kadar hissettirir.Bana sadece böyle ortamlarda cinsellik kokusu gelir.


Başlarken anlattığım boyutun yanında bir de samimi ortamlardaki yansımalara bakalım. Övünülecek bir şey varsa o da cinsiyetsiz konuşmalardır.İletişim artık bacak, göğüs, etek,t-shirt,kaş,gözden ayrılıp düşünceler arasında paslaşmaya dönmüştür.Karşındaki, bir insandan çok kitap oluverir.Mümkün mertebe her şeyden bağımsız,bazen çağırışımlar ile konuşursun.Korkmaya gerek kalmaz.Sınır çizmeye ihtiyaç duymazsın.


Bir kadın futbola ilgi duysun,bir erkek bakımlı olsun,bir kadın başka bir kadından hoşlansın, bir erkek hemcinsini arzulasın.Mutluluk maskelerini dışlanma uğruna çıkartıp gerçekten iyi hissetmenin kendince yolunu bulmuş insanları kıskanıyor muyuz?


Özgür düşünmekten korkuyor muyuz?Bırakın adı cinsiyetsizlik olsun.Etrafına gülücük saçıp tek başına kaldığında yüzün kararıyorsa bırak bu yargıları.Cesur insanları rahat bırak. Kendi korkaklığını onlara mal etme!


Mutsuzluktan mutlu olan sen,en acınası ölümdür seninki!





28 Nisan 2012 Cumartesi

Kibir vol: 2

Kültürel üstünlüğü zor gören para sahipleri, bir şekilde giyim ve alışkanlıkları ile üstünlüğü sağlamaya yönelirler.Marka'nın, Moda'nın pahasına ve hızına yetişmek her bütçenin harcı değildir sonuçta.


Kendilerini çevreye kanıtlama isteğinden doğar.Bunun biraz daha altındaki neden ; üstünlükle tatmin olmak, doyurulmaktır.Düşünce kibirindeki ileri aşamalarda takdir edilmek, sadece içselleşmeye başlayacağından, tatmini geciktirir ve yetersiz görülebilir, sosyalleşmeyi zorlaştırır.Fakat görünüm ve davranış üzerinden kazanılan kibir ulaşılması kolay, tatmini boldur.Bir bakış bile onaylanma kabul edildiğinden, kibiri sürdürmek artık farkında olunmadan üstünlük hissini geliştirmektedir.


Günümüz rekabet koşullarında kısa yoldan sıyrılmak moda-marka olgusunu küçümsenemeyecek boyutlara taşır ve gidişata bakılırsa yok olmayacağını tahmin etmek zor değildir.


Görünüş kibirini bir çok ortamda kabul ettirmek mümkündür.Var olan veya yaratılan bu tatmin tabanlı ortamlar, bir başka ortam için güç ve dayanak olacaktır.Kendine olan güven, çoğu zaman kırılamayacak ve antitezi sorgulatacak yansımalar meydana getirir. Her alanda olduğu gibi legalize etme de en önemli unsurdur. Yayılması, öncesinde kabul görmesi, basit mantıkların getirdiği kendine güven ile mümkündür.Hitap ettiği ortamın da düşünce kibirinin zorluğu karşısında gördüğü bu çözüm anlaşılacak, belki de uygulanacaktır.


Düşünce kibiri, görünümle elde edilmiş kibire göre daha saygın olmasına rağmen, kibir kibirdir ve sorun olma özelliğini korumaktadır.


Çok Önemli Not: Rica ediyorum modanın peşini bırakmayın.Tekstilciyim.Gözü dönmüş şekilde giyim alış-verişi yaptığınız sürece varım.2 yıldır moda-marka yaratmaya zorlanıyorum. İnşallah 2 sene içinde bir yolunu bulacağım.Cebinizdeki "ekstra" paraya talibim. Teşekkürler.

27 Nisan 2012 Cuma

Kibir vol:1

Beklenti içine girmeyenlerin de kibiri vardı.Bu kibir, ihtiyaç duyulan ilgiyi başkalarından karşılamak yerine insanın kendi içinde bir takım hedefler koyup, bu hedeflere yaklaştıkça ortaya çıkıyordu.Kendi kendimize ilgi gösteriyorduk.Hedefin yukarılarda olması olayı legalize etme çabasından başka bir şey de değildi.


İlgiye, beklentilere ihtiyaç duymamayı nasıl sağlardık? Taktığı maskeyi içselleştiren insanlar için bu zaten sorun teşkil etmez.Onlar açık açık ilgi çekme, onaylanma isteği için kendi hayatlarını şekillendiriyorlardı.Fakat bir çok şeyi kendini arındırma ve yukarılara çıkartma fırsatı olarak gören insanlar da mı tatmin olmak zorundaydılar?


Kibir'e ulaşmadan tatmin nasıl mümkün olabilirdi?Sonuçta kibir olmadan da yakınında tutacağın insanları seçmek mümkündü.


Kibir'i legalize etmenin yararı olmayacağı gibi, ihtiyacını açık açık göstermenin de korkulacak bir zayıflık olmadığını kabul etmek kolay, fazlasıyla kolay bir çözümdü.


Kibir'i içimizde büyütmeye yardımcı öğe "içselleştirmek" midir? Yani her yeni üstünlüğü büyüleyici görerek kendine yormak yanılgıdır.Bunun çözümü objektif yaşamakta olabilir. Fakat beğenmediğimiz şeylere ne kadar açığız? Beğenmediklerimizden keyif almamamız bizi bu amaçtan uzaklaştırır. Objektif olamamak da yeni bir sorundur.Bunu kazanmanın yolları aranmalıdır.


Her farkındalık yeni sorular getirir.Farkındalık aşamasında kalmak belki de, kibirin en aşağılık durumudur.