27 Mayıs 2012 Pazar

Ateist mi lan o kaç kaç kaç! vol: 2

Son Evre


Öğrendiklerim ve gözlemlerimle şu sonuca vardım.Din gerekli,Tanrı inancı gerekli. Ben yaşayış biçimimi adına şeriat demeden,fakat birebir örtüşen bazı fikirlerle oluşturdum. "kutsal" kitapları kimsesizlerin kimsesi olarak görüyorum.Bu yüzden de gerekli.


Bireysel olarak gerekliliğini şöyle açıklayabilirim.Elimde olmayan şeylere sahip olmak ve sevdiklerimi aciz olduğum için korumak adına tek umut Tanrı'nın varlığıyla gelir.Tanrı inancından sonra gerekliliklere gelince... Ben herhangi bir vaat uğruna iş yapmayı dürüstçe bulmuyorum.İyilik yapmayı cennete gitmek için değil, mutlu etmekle mutlu olabildiğim için.Kötülük yapmamayı cehennem korkusundan değil, kötü hissedeceğim için.Temizlik de spor da kendi sağlığım için,namaza ön hazırlık olarak değil. Buradan çıkarttığım sonuç; herkes bu bilince sahip olmayabilir ve bir sonraki nesle doğru aktarılamayacağı ihtimaline karşın mistik ve dogma ile çerçevelenmiş kitaplardır "kutsal" kitaplar.


Bu taraftan bakınca içerik güzel fakat dayatılan temeller ne sağlam ne de sağlıklıdır.Olayları bu kadar dışından incelemem bir çok kimseyi rahatsız edebilir veya incitebilir.Fakat biraz dışına çıkıldığında insanların dini referansları gerçekten komik gelebiliyor.Örneğin çok sonraları duyduğum gusül abdesti,başta temizliğe sonra daha derin düşüncelere sevk ediyor. Yani tamamen kendi duyguları ile hareket ettikleri cinselliği bir günah gibi gösterip dışsallaştırma ve böyle temiz kalma anlayışına bürünüyor.Din anlayışı cinselliği önce bir yasak ilan edip, abdest ile suçluluktan kurtulma ayini icat ediyor.Bu üzerinde ince düşünülmesi gereken çok ayrı bir konudur.Yansımaları bütün hayatımızı şekillendiriyor çünkü.


Mevlana gibi çok sevdiğim bilgeler islamın sevgi yönünü ileriye çıkartmasına karşın, kitabın kendisinde korku ögeleri ve buna dayanan yaptırımları büyük bir çelişki yaratıyor. Bugüne kadar inandığım süreç içerisinde Tanrı'dan korkmak gibi bir hisse girmedim. Girenleri de anlayamadım.Tek ihtimal kitabın ve anlayışın dogma niteliğinde olması diye düşünüyorum. 


"Kutsal" kitapların sorgulanamaz içeriği sadece bu kitapla da kalmayacaktır.İnsan bu yaşayışı içselleştirdiğinde,korku unsuru kullanılmaya açık hale gelir.Sosyal iletişimde olsun, aile içi eğitimde,yönetimde.


Sonuç olarak din olgusunun gerekliliğini kabullenmem,öğretilerinin temellerini onaylamadığım için ona inanmamı gerektirmez.Zorla da inanılmaz.Sevmediğim bir şeye inanmayı midem kaldırmaz.


İnananlara karşı olduğum falan yok.Ele aldığım konu insan değil,insandaki yansımalarını incelemek ve işlevliliğini sorgulamak.Benim gözümde dinin,dilin,rengin bir karşılığı yoktur. Bu yüzden dini inancı olanla da bir sorunum olamaz.











26 Mayıs 2012 Cumartesi

Ateist mi lan o kaç kaç kaç! vol: 1

Ben din bilimleri üzerinde uzman bir kişi değilim.Hiç bir kutsal kitabı okumuşluğum yoktur. Fakat okuldan aileden duyduklarımla ve daha sonraları gözlemlerimle bir tahlil yapmak istiyorum.Kendime karşı ve çevreme karşı samimi bir insanım.Bu yazımda diğer yazılarımdan farklı olarak yönlendirme girişimim olmayacak.Sizler de bittersweet in içini açacak gözlemciler olacaksınız.Öyleyse başlayalım.Bünyemdeki dini inanç süreci geliyor efendim...

Çevre koşulları

Ailem.Ailem hiç bir zaman islam(Türkçe konuştuğuma göre doğduğumda dinim islam yazıldığı için başta müslümanlıktan bahsedeceğim diye yazmadım tabi ki de) öğretilerini günlük hayatta kitap üzerinden anlatmadı.Haliyle katı görüşlerle yetişmedim.Benim en büyük öğretmenim annemdi.Ve o doğrulukları,güzellikleri nedenleriyle anlattı.Kuran'ın bilmem kaçıncı süresinde böyle geçer diyerek veya peygamber efendimiz şöyle demiş diyerek değil.Kendisinin baş ucunda türkçe Kuran her daim durur,arada açar okur.

Anneannem ve dedem.Bu güzel insanlar beş vakit namazlarını kılar ve inandıkları diğer gereklilikleri yerine getirirler.Fakat islamın özünü anlamış olacaklar ki katı cezalardan çok iyi duyguları öne çıkarırlar.Bir defasında küçükken oruç tutmak istediğimi söylediğimde öğrenci adam oruç tutmaz,öğrenmeni güçleştirir diyerek gerek olmadığını söylemişti dedem.

Arkadaşlarım.Büyüdüğüm yer çok rahat küçük bir belediye hem de deniz kenarı. Anlayacağınız ne giyim ne alışkanlıklar.Herkes birbirine insan gözüyle bakıyor ve sizinle uğraşmıyor. Bir kaç yakın erkek arkadaşım bayramlarda namaza giderlerdi.Fakat eğlencesine.Namaz kıldıkları falan yoktu birbirlerinin ve diğerlerinin hareketlerinden eğlence çıkarır anlatırlardı. Kız arkadaşlarım(ben de dahil) içkisine eğlencesine bakardı.Kimseye bir zararımız yoktu. Aksine çok dürüst,mantık kullanmayı bilen saygılı bireyler olduk.

1.Evre: Tanışma

On yaşlarındaydım.Mahallede bir kız biz bebeleri kokutmak için hikaye anlatmış o gece korkudan uyuyamamıştım.Annemin yanına gittim.Ve o şunları söyledi: "ellerini aç ve Allahım beni sevdiklerimi koru dersen etrafın surlarla çevrilir ve kimse sana bir şey yapamaz" dedi.O günden sonra uyurgezerlik falan bir şey kalmadı, inanmıştım.

Bildiğiniz üzere ilkokul 4. sınıfta din kültürü ve ahlak bilgisi dersi almaya başlıyoruz. Hatırladığım kadarıyla dersler,büyüklerden duyduğumuz kader,kısmet gibi terimleri öğretmene sormak anlayana kadar didik didik etmekle geçiyordu.

Arapça duaları her gece okuyordum.Eğer yanlış söylediğimi farkedersem Allahtan özür dileyip en baştan tekrar alıyordum.Sonra Allah'a o gün neler yaptığımı anlatıp hayattan neler istediğimi söyleyip uyuyordum.

Vicdan azabı çektiğim konu şuydu.Arapça duaları ezberden anlamlarını bilmeme rağmen okurken kafam çok başka yerlere gidiyordu.Samimi olamıyordum.Fakat kendi dilimde korkularımı isteklerimi anlatmaya başladığımda  müthiş bir yakınlık hissederdim. 

2.Evre: İlk Sorgulama

Ergenlik dönemi öncesi benlik olgusu yeni yeni otururken,insanın diğerlerinden üstün olabileceği yanılgısı ortaya çıkar.Artık anne-baba bir şey bilmiyordur.Bilginin gücü kabullenilir.O dönemde din konusunda sorgulamalara başlamıştım.Bir yandan utanıyordum. Ya herkesin bilmediği bir şeyi farkederek akıllı olacaktım,ya da büyük bir yanılgıya düşmüş olacaktım.İki seçenek de sorgulamadan bir şey kaybetmeyeceğim gücünü almıştım arkama.

Ailem de dahil çevremdekiler din olgusunu dile getirmeyerek gözümde erdemlerini sergiliyorlardı.Birbirlerini mutlu ediyor,dürüst çalışıyorlar ve samimi konuşuyorlardı. Bunu dine bağlayan kimse de yoktu.O zaman neden buna ihtiyacımız olsundu ki?

Herhangi bir tepki almadığım için unutup gittim sorgularımı.Ve yerini başka sorunlarla doldurdum.Neticeye de varamamıştım.

3.Evre: Kabullenme

Tanrının varlığını kabul etmek bana iyi hissettiriyor ve bunu içimde yaşadığımdan bir sorun arz etmiyordu.O zaman bu manevi güçten kaçınmak niye?

İnsan yalnız kaldığında,sorunlar yaşarken yanında yüce bir gücün onu kolladığını bilmesi bir umut olur.Yarına uyanabilmek için.Yaşamak için.Önce benim için sonra toplum için bu manevi güç çok gerekliydi.Harika hayatlar yaşamıyorduk.Umut herkesin ihtiyacıydı. Hayatı yaşanası kılıyordu.

Benden yaşça büyüklerin erdemine güvendiğimden,din kurallarıyla yaşamamaları fakat büsbütün inkar etmemeleri de beni onlarla aynı çizgiye getiriyordu.Kabullenmiştim. Sorgulamaya değecek bir şey yoktu.

4.Evre: Toplum Yansımaları

Dünya benim küçük sevimli kasabam gibi pembe değildi.Dışına çıktığımda önce insanların davranışları,psikolojileri çirkin gelmişti.Sonra yaptıkları iğrenç işleri müslümanlığa yormaları ve onun adına yaptıklarını gördüğümde "hangimizin dini?Kim gerçekten inanan?" soruları beni tekrar şüpheye düşürdü.

Siyasi düşünce ve ideallerime ters düşecek çok tartışma dönüyordu.Toplu halde çıkmamız gereken seviyenin altına çekiyordu bizi dinimiz.İnsanın dini olurdu devletlerin değil.



12 Mayıs 2012 Cumartesi

Cinsiyetsizlik

Kadın ve erkek.Dişilik, erkeklik.Kadın-erkek davranışları ayrıdır.Dünya insanı cinsiyetsizliğe doğru gidiyor.Kadınlar erkek gibi rahat davranıyorlar,erkeklerin ilgi alanları olarak kabul görülen şeylere ilgi duyuyorlar ve erkekler kadınlaşıyor.Sorumluluk paylaşımı değişiyor.  Bu şikayetleri çok duyar oldum.Lakin ki ben olaya farklı bir yönden bakıyorum...


Daha iyi anlaşabileceksek gelin cinsiyetsiz olalım! İnsanlar sosyalleştikçe iletişimden korkuyorlar.İletişime,beyinlerine,gizli saklılarına tecavüz olarak bakmaya başlıyorlar. Hemen hepimiz hemcinslerimize ve karşı cinse olan samimiyeti ayarlayamamaktan zarar görmüşüzdür nitekim.


Temel nedeninin bastırılmış cinsellikten kaynaklandığını düşünüyorum.Bugüne kadar gördüğüm en emin bilgi şudur; neyi baskılarsan onu çok düşünürsün ve kendine yaptığın baskı seni sapkınlaştırır,bu konu için sapıklaştırır.Olmamış gibi davranır ve bu yüzden kendinle çelişkiye düşersin,utanç duyarsın.


Samimiyetsiz samimiyet gösterdiğin ortamlarda sapkınlığını daha çok hissedersin ve en çok da buralarda seviye korumaya çalışırsın.Çünkü toplum bilincini ayakta tutmak gibi bir sorumluluk hissedersin.Bu ritüelde karşılıklı maskeler takılır ve ortada toplum ruhu canlandırılır. Meclisten dışarı dedikodular ile de ruh bulutu körüklenir.(Duyulmuş)Kesin yargılar verilerek  ayin tamamlanır, herkes evine dağılır.Sapkınlık koruma altına alınmıştır.Homofobik olmak ile övünen erkekler de bu ruhu iliklerinize kadar hissettirir.Bana sadece böyle ortamlarda cinsellik kokusu gelir.


Başlarken anlattığım boyutun yanında bir de samimi ortamlardaki yansımalara bakalım. Övünülecek bir şey varsa o da cinsiyetsiz konuşmalardır.İletişim artık bacak, göğüs, etek,t-shirt,kaş,gözden ayrılıp düşünceler arasında paslaşmaya dönmüştür.Karşındaki, bir insandan çok kitap oluverir.Mümkün mertebe her şeyden bağımsız,bazen çağırışımlar ile konuşursun.Korkmaya gerek kalmaz.Sınır çizmeye ihtiyaç duymazsın.


Bir kadın futbola ilgi duysun,bir erkek bakımlı olsun,bir kadın başka bir kadından hoşlansın, bir erkek hemcinsini arzulasın.Mutluluk maskelerini dışlanma uğruna çıkartıp gerçekten iyi hissetmenin kendince yolunu bulmuş insanları kıskanıyor muyuz?


Özgür düşünmekten korkuyor muyuz?Bırakın adı cinsiyetsizlik olsun.Etrafına gülücük saçıp tek başına kaldığında yüzün kararıyorsa bırak bu yargıları.Cesur insanları rahat bırak. Kendi korkaklığını onlara mal etme!


Mutsuzluktan mutlu olan sen,en acınası ölümdür seninki!