28 Nisan 2012 Cumartesi

Kibir vol: 2

Kültürel üstünlüğü zor gören para sahipleri, bir şekilde giyim ve alışkanlıkları ile üstünlüğü sağlamaya yönelirler.Marka'nın, Moda'nın pahasına ve hızına yetişmek her bütçenin harcı değildir sonuçta.


Kendilerini çevreye kanıtlama isteğinden doğar.Bunun biraz daha altındaki neden ; üstünlükle tatmin olmak, doyurulmaktır.Düşünce kibirindeki ileri aşamalarda takdir edilmek, sadece içselleşmeye başlayacağından, tatmini geciktirir ve yetersiz görülebilir, sosyalleşmeyi zorlaştırır.Fakat görünüm ve davranış üzerinden kazanılan kibir ulaşılması kolay, tatmini boldur.Bir bakış bile onaylanma kabul edildiğinden, kibiri sürdürmek artık farkında olunmadan üstünlük hissini geliştirmektedir.


Günümüz rekabet koşullarında kısa yoldan sıyrılmak moda-marka olgusunu küçümsenemeyecek boyutlara taşır ve gidişata bakılırsa yok olmayacağını tahmin etmek zor değildir.


Görünüş kibirini bir çok ortamda kabul ettirmek mümkündür.Var olan veya yaratılan bu tatmin tabanlı ortamlar, bir başka ortam için güç ve dayanak olacaktır.Kendine olan güven, çoğu zaman kırılamayacak ve antitezi sorgulatacak yansımalar meydana getirir. Her alanda olduğu gibi legalize etme de en önemli unsurdur. Yayılması, öncesinde kabul görmesi, basit mantıkların getirdiği kendine güven ile mümkündür.Hitap ettiği ortamın da düşünce kibirinin zorluğu karşısında gördüğü bu çözüm anlaşılacak, belki de uygulanacaktır.


Düşünce kibiri, görünümle elde edilmiş kibire göre daha saygın olmasına rağmen, kibir kibirdir ve sorun olma özelliğini korumaktadır.


Çok Önemli Not: Rica ediyorum modanın peşini bırakmayın.Tekstilciyim.Gözü dönmüş şekilde giyim alış-verişi yaptığınız sürece varım.2 yıldır moda-marka yaratmaya zorlanıyorum. İnşallah 2 sene içinde bir yolunu bulacağım.Cebinizdeki "ekstra" paraya talibim. Teşekkürler.

27 Nisan 2012 Cuma

Kibir vol:1

Beklenti içine girmeyenlerin de kibiri vardı.Bu kibir, ihtiyaç duyulan ilgiyi başkalarından karşılamak yerine insanın kendi içinde bir takım hedefler koyup, bu hedeflere yaklaştıkça ortaya çıkıyordu.Kendi kendimize ilgi gösteriyorduk.Hedefin yukarılarda olması olayı legalize etme çabasından başka bir şey de değildi.


İlgiye, beklentilere ihtiyaç duymamayı nasıl sağlardık? Taktığı maskeyi içselleştiren insanlar için bu zaten sorun teşkil etmez.Onlar açık açık ilgi çekme, onaylanma isteği için kendi hayatlarını şekillendiriyorlardı.Fakat bir çok şeyi kendini arındırma ve yukarılara çıkartma fırsatı olarak gören insanlar da mı tatmin olmak zorundaydılar?


Kibir'e ulaşmadan tatmin nasıl mümkün olabilirdi?Sonuçta kibir olmadan da yakınında tutacağın insanları seçmek mümkündü.


Kibir'i legalize etmenin yararı olmayacağı gibi, ihtiyacını açık açık göstermenin de korkulacak bir zayıflık olmadığını kabul etmek kolay, fazlasıyla kolay bir çözümdü.


Kibir'i içimizde büyütmeye yardımcı öğe "içselleştirmek" midir? Yani her yeni üstünlüğü büyüleyici görerek kendine yormak yanılgıdır.Bunun çözümü objektif yaşamakta olabilir. Fakat beğenmediğimiz şeylere ne kadar açığız? Beğenmediklerimizden keyif almamamız bizi bu amaçtan uzaklaştırır. Objektif olamamak da yeni bir sorundur.Bunu kazanmanın yolları aranmalıdır.


Her farkındalık yeni sorular getirir.Farkındalık aşamasında kalmak belki de, kibirin en aşağılık durumudur.

14 Nisan 2012 Cumartesi

İrtifa kaybediyoruz

Hiçliğini kabul etmeden nasıl bakarsın gökyüzüne?Bilemezsin ki özgürlüğü,göremezsin ki neye baktığını.İşin kötüsü baktıkları gökyüzü de bomboştu.Onlar için yukarısı sadece güneşe, yağmura sövmek için vardı.Göremedikleri bir şeyin güzelliğini de seyredemezlerdi ki. Ama yerinde duramayışları,varlığını inkar edemedikleri,rahatsız edici bir duyguyla bir şeyleri  fark ettiklerini kanıtlar.


Hayatı kendilerine özel haksızlık düzeni sanırlar.Haksızlık yapmasan da onu mutlu etmediğin için bencil olduğunu iddia eder.Ona yapılan bütün bu haksızlıkların ödülü olmanı bekler yoksa senin var olmanın gereksizliğine sinirlenir.


En yakın arkadaşından "beni çok sever" diye bahseder. Asla "çok severim" demez.Çünkü karşısındakilerin,üstün olanın kendisi olmadığı hissine kapılmaları düşüncesinden nefret eder. Sevgide bile son derece rekabetçidir.


Doğru ev yok, doğru araba,ne de doğru hayat.Başkalarının iddia ettikleri doğruları altında ezilirsin,ezilmeyi seçtin çünkü, o karanlıkta güneş sızınca enkazın arasından, gözünü alıyor diye şikayet eder durursun...Sonra neymiş efendim kanatlarımız yokmuş...

12 Nisan 2012 Perşembe

Sanki Inception

Mumu yaktığım gibi oradaydık işte.Günün en güzel saati ; yazın 6 suları.Diğer evlere ağaçlara yukarıdan,evin çatısından bakıyordum.  Annem karşımda olgun güzelliği ve sakinliğiyle bana bakıyordu.Kanlar içinde ağzımdan dökülen dişlerim canımı acıtmıyordu bile ona bakarken.


Son günlerde çok tuhaf rüyalar gördüğümden bahsettim.Bir gecede bazen üç ,bazen on. Gözüm açıkken boğuştuğum yetmiyormuş gibi bir de her gece ordan oraya sürgün gidiyordum, "yaşamaya sürülüyorum" dedim anneme.


Sonra kavak ağaçlarının alkışlarını duydum.Serinlik daha tatlı olamazdı.Keyfime de soğuk suyu bizzat servis etti.Yağmur yağacak birazdan."nasıl?"...."yağmur diyorum yağacak birazdan".


T cetveliyle taciz ettiğim insanların haddi hesabı yok.Cehenneme gidersem T cetveliyle karıştıracaklar benim kazanı.Metroda hiç bu kadar uzun yolculuk ettiğimi görmemiştim. Hele manzaranın arka fon gibi asılı kaldığına ilk defa şahit oluyorum.Garip değil ki aslında. Dünyanın yeni düzenine fazla adapte olmuş köpeğin trafik ışığını beklemesi kadar garip.


"içme o şaraptan"...saçlarımı okşarken bunu söylemesi de pek inandırıcı olmadı.  Uyurum ben hemen çok etkileniyorum."inanmak ne zor şey".Etrafta her tür renkte yalan cirit atarken. Sevgilim dediğinde güldüğüm için beni suçlayamazdı değil mi?devam ettim "Kırmızı olanı mı beyaz olanı mı?Hangi şarap?".


Kaç saat geçti hala 6 güneşi vuruyor yüzüme.Ben kitap okumaya devam ettim.Zavallı gözlerle köpeğim geldi yanıma.Halbuki kedim vardı.Neyse sevdim biraz.Ayağa kalktım. Koridor da ben gibi 6  güneşinden nasibini almış daha bir nostaljik ,daha sıcak. T şeklindeki dış kapıdan çıktım dışarıya ; karanlık.Turuncu ışığı evime getiren lambaya yaklaştım.Şaşkınlıktan zerre yok. Kapattım.Bir dişim daha geldi elime.Bu kadar kan nereden geliyordu yahu?



10 Nisan 2012 Salı

Kandırılmak

Hayır kandırılmak bir zaaf değildir,hayır! Kanma eylemi "kandırılmak" olmaktan çıkıncaya kadar kandırılmaya açık olacağım.Asıl ön yargı bir zaaftır.Çünkü gözlerini kapatmanın görmeye hiç bir yararı olmaz.Gözüne toprak da kaçsa,güneş kör etmeye yakın da olsa kapatmayacaksın gözlerini; görmen gereken şey karşına çıkınca görebilmek için.

Boşlukta salınım

Farkındalığın en kötü tarafı eski düşüncelerine önceden olduğu gibi inanamaman.Duygusallığın dışarıda kalması.Ne doyurulmuş yeni görüşlere,ne de eski inançlarına güvenemezsin. Ortasındasındır.


Yıllardır yaşadığım hiç bir yere,hiç bir şeye ait olamamışlığım tamamlanmamış devrimlerimle ilgilidir.Belki de eskinin sağlam temelleri beni tuttu, belki de yenilerin bir gün bir düş olabileceğini öğrenmekten korktum.Belki de "yeniler"in kendi kişiliğimi savunmak için yarattığım psikolojik yanılmalar olmasından korktum.Halbuki gelenekten çıkarken tutunacak yer bulmanın zorluğu ve belirsizliği beni alıkoyuyordu.


Eski fikirlerime geri dönemem.Ama ben zaten bir süre önce sahada yer almaktansa olanları tahlil edip tartmayı iş edinmemiş miydim? Böylesi de korkaklık değil mi? En azından tamamen kapatmamışım kapılarımı...


En azından her savunma mekanizmasını zayıflık görecek gurur bilincini yaratabilmişim.Çelişki mi diyorsun?evet....Bu yüzden en tehlikesiz ve yararlı savunma mekanizması ile donattım kendimi.Ruhumun zayıflıklarını gözüme gözüme sokarak ve en derin anında oku müthiş bir hızla fırlatabilecek kadar germişim yayı.


Mükafatlandırılıyorum belki evet.Ama üzerinde durmuyorum.Bu sadece yoldaki motivasyonuma yararlı olacak,işe oranla basit bir gelişme.Daha öğrenecek çok şey var...

1 Nisan 2012 Pazar

Persona etkisi

Lanet olasıca sinema sektörü bile aptal olmamızı istiyor.Düşündürmeyen,tamamen görselliğe dayalı filmler yapılıyor.Çünkü herkesin anlayabileceği,düşündürmeden izlenebilecek şeyler sunuldukça, daha fazla kitleye hitap edebilecekler.Daha fazla para kazanabilecekler.Bunun için hayatımızı aptal gibi yaşamamız gerekiyor.Onların çektiği filme ilgi göstermemiz gerekiyor. Ortamlarda konuşulması, izlemeyenlerin dışlanması gerekiyor.Egolarımızı havayla doldurmamız lazım.Konuşmanın,paylaşmanın amacının saptırılması,bunun ezme-ezilme biçimine sokulması gerekiyor.


Yok ışık yanlış kullanılmış,yok bu adam çok yetenekli ibareleriyle yetinmemiz,sinemayı oyuncak gibi kullanmamız işlerine gelecek.En sinsi hamle de asıl onlar bizimle oynarken, oyunu bizim oynadığımızı düşündürmeleri.Önce kendimizi, sonra etrafımızdakileri bu aptallık oyununa alet etmemiz isteniyor.


Birileri o lüks içindeki sofraya oturacak diye,saçma sapan hayatlar yaşamamız şart!


Eeeee...sen aptal olmazsan,ben aptal olmazsam,nasıl biner Hollywood kan emicileri son model arabalarına?


Taktığın maskeyi görmek uyandırır seni...