26 Mayıs 2012 Cumartesi

Ateist mi lan o kaç kaç kaç! vol: 1

Ben din bilimleri üzerinde uzman bir kişi değilim.Hiç bir kutsal kitabı okumuşluğum yoktur. Fakat okuldan aileden duyduklarımla ve daha sonraları gözlemlerimle bir tahlil yapmak istiyorum.Kendime karşı ve çevreme karşı samimi bir insanım.Bu yazımda diğer yazılarımdan farklı olarak yönlendirme girişimim olmayacak.Sizler de bittersweet in içini açacak gözlemciler olacaksınız.Öyleyse başlayalım.Bünyemdeki dini inanç süreci geliyor efendim...

Çevre koşulları

Ailem.Ailem hiç bir zaman islam(Türkçe konuştuğuma göre doğduğumda dinim islam yazıldığı için başta müslümanlıktan bahsedeceğim diye yazmadım tabi ki de) öğretilerini günlük hayatta kitap üzerinden anlatmadı.Haliyle katı görüşlerle yetişmedim.Benim en büyük öğretmenim annemdi.Ve o doğrulukları,güzellikleri nedenleriyle anlattı.Kuran'ın bilmem kaçıncı süresinde böyle geçer diyerek veya peygamber efendimiz şöyle demiş diyerek değil.Kendisinin baş ucunda türkçe Kuran her daim durur,arada açar okur.

Anneannem ve dedem.Bu güzel insanlar beş vakit namazlarını kılar ve inandıkları diğer gereklilikleri yerine getirirler.Fakat islamın özünü anlamış olacaklar ki katı cezalardan çok iyi duyguları öne çıkarırlar.Bir defasında küçükken oruç tutmak istediğimi söylediğimde öğrenci adam oruç tutmaz,öğrenmeni güçleştirir diyerek gerek olmadığını söylemişti dedem.

Arkadaşlarım.Büyüdüğüm yer çok rahat küçük bir belediye hem de deniz kenarı. Anlayacağınız ne giyim ne alışkanlıklar.Herkes birbirine insan gözüyle bakıyor ve sizinle uğraşmıyor. Bir kaç yakın erkek arkadaşım bayramlarda namaza giderlerdi.Fakat eğlencesine.Namaz kıldıkları falan yoktu birbirlerinin ve diğerlerinin hareketlerinden eğlence çıkarır anlatırlardı. Kız arkadaşlarım(ben de dahil) içkisine eğlencesine bakardı.Kimseye bir zararımız yoktu. Aksine çok dürüst,mantık kullanmayı bilen saygılı bireyler olduk.

1.Evre: Tanışma

On yaşlarındaydım.Mahallede bir kız biz bebeleri kokutmak için hikaye anlatmış o gece korkudan uyuyamamıştım.Annemin yanına gittim.Ve o şunları söyledi: "ellerini aç ve Allahım beni sevdiklerimi koru dersen etrafın surlarla çevrilir ve kimse sana bir şey yapamaz" dedi.O günden sonra uyurgezerlik falan bir şey kalmadı, inanmıştım.

Bildiğiniz üzere ilkokul 4. sınıfta din kültürü ve ahlak bilgisi dersi almaya başlıyoruz. Hatırladığım kadarıyla dersler,büyüklerden duyduğumuz kader,kısmet gibi terimleri öğretmene sormak anlayana kadar didik didik etmekle geçiyordu.

Arapça duaları her gece okuyordum.Eğer yanlış söylediğimi farkedersem Allahtan özür dileyip en baştan tekrar alıyordum.Sonra Allah'a o gün neler yaptığımı anlatıp hayattan neler istediğimi söyleyip uyuyordum.

Vicdan azabı çektiğim konu şuydu.Arapça duaları ezberden anlamlarını bilmeme rağmen okurken kafam çok başka yerlere gidiyordu.Samimi olamıyordum.Fakat kendi dilimde korkularımı isteklerimi anlatmaya başladığımda  müthiş bir yakınlık hissederdim. 

2.Evre: İlk Sorgulama

Ergenlik dönemi öncesi benlik olgusu yeni yeni otururken,insanın diğerlerinden üstün olabileceği yanılgısı ortaya çıkar.Artık anne-baba bir şey bilmiyordur.Bilginin gücü kabullenilir.O dönemde din konusunda sorgulamalara başlamıştım.Bir yandan utanıyordum. Ya herkesin bilmediği bir şeyi farkederek akıllı olacaktım,ya da büyük bir yanılgıya düşmüş olacaktım.İki seçenek de sorgulamadan bir şey kaybetmeyeceğim gücünü almıştım arkama.

Ailem de dahil çevremdekiler din olgusunu dile getirmeyerek gözümde erdemlerini sergiliyorlardı.Birbirlerini mutlu ediyor,dürüst çalışıyorlar ve samimi konuşuyorlardı. Bunu dine bağlayan kimse de yoktu.O zaman neden buna ihtiyacımız olsundu ki?

Herhangi bir tepki almadığım için unutup gittim sorgularımı.Ve yerini başka sorunlarla doldurdum.Neticeye de varamamıştım.

3.Evre: Kabullenme

Tanrının varlığını kabul etmek bana iyi hissettiriyor ve bunu içimde yaşadığımdan bir sorun arz etmiyordu.O zaman bu manevi güçten kaçınmak niye?

İnsan yalnız kaldığında,sorunlar yaşarken yanında yüce bir gücün onu kolladığını bilmesi bir umut olur.Yarına uyanabilmek için.Yaşamak için.Önce benim için sonra toplum için bu manevi güç çok gerekliydi.Harika hayatlar yaşamıyorduk.Umut herkesin ihtiyacıydı. Hayatı yaşanası kılıyordu.

Benden yaşça büyüklerin erdemine güvendiğimden,din kurallarıyla yaşamamaları fakat büsbütün inkar etmemeleri de beni onlarla aynı çizgiye getiriyordu.Kabullenmiştim. Sorgulamaya değecek bir şey yoktu.

4.Evre: Toplum Yansımaları

Dünya benim küçük sevimli kasabam gibi pembe değildi.Dışına çıktığımda önce insanların davranışları,psikolojileri çirkin gelmişti.Sonra yaptıkları iğrenç işleri müslümanlığa yormaları ve onun adına yaptıklarını gördüğümde "hangimizin dini?Kim gerçekten inanan?" soruları beni tekrar şüpheye düşürdü.

Siyasi düşünce ve ideallerime ters düşecek çok tartışma dönüyordu.Toplu halde çıkmamız gereken seviyenin altına çekiyordu bizi dinimiz.İnsanın dini olurdu devletlerin değil.



4 yorum:

  1. hatırlar mısın bilmem, luna'nın kuzgunları diye bi blogum vardı.. artık ona yazmıyorum, yeni blogum: http://sirk-ucubesi.blogspot.com/

    YanıtlaSil
  2. kesinlikle laiklik diye bir şey var abi başbakanımız diyor islama yakışacak genç nesil yetiştireceğiz diye peh ama ne olursa olsun bir tanrıya inanmak benm için pskljk açıdan çok önemli insnın tutunacağı bir dalın olması ve ya var sayması çok önemli, eğer tanrı inanı olmasydı ben çoktan kafyı yemiştim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. evet sığınılacak bir olgu olduğunu irdelemiştim.çünkü böyle bir inanca ihtiyacımız var.zor durumlarda zaten hazır bir oluşum varken başka yerde aramıyoruz.Aslında yaptığımız tamamen kendi kendimizi rahatlatma fakat başka bir güç aracılığıyla yapıldığına inanırsak daha gerçekçi daha inanılası oluyor.

      Sil
  3. Mail adresine ulaşamadığım için yorum olarak yazıyorum. Takip ettiğin Sirk Ucubesi blogum yeni adresine taşındı. Belki bakmak istersin? :) http://siyahdudaklar.blogspot.com/ (beni belki Luna'nın Kuzgunlarından da hatırlarsın..?)

    YanıtlaSil